Maddenin iki asal halini; form ve malzemeyi ana artere yerleştiren Sertaç Taşdelen, kendini düşünsel bir felsefe olarak tanımlamayı tercih ediyor. Zamansızlığı, tanımsızlığı, dualiteyi temel alan teorik ve ütopik bir evreni barındırırken, tasarımın tek bir alana veya tek bir zaman periyoduna sığdırılamayacak kadar yetkin olduğunu düşünüyor. Bu yaratım sürecinde Sertaç Taşdelen, bir zerrenin kainat ölçeğindeki önemsizliğini; bir taraftan da kainatın ta kendisi olmasına atıfta bulunurcasına günümüz dünyasına ve modern yaşama cevap arıyor. Bir sezonun, bir mevsimin, hatta bir cinsiyetin ötesinde sadece doğru zamanda doğmayı tercih ediyor. Beyaz renk, varlık sebebini kuran meselelerin ağırlığını dengeleyen bir hafiflik verirken, siyah ise bunun tersini, renksizliği ve karanlığı temsil ediyor. Sonuçta, bu parçalar, yaşamış veya yaşayacak olduğumuz varlık-yokluk, yaşam-ölüm gibi deneyimleri bizlere hatırlatan objelere dönüşüyor. Modern kimlik tanımlarına aykırı, bedeni önemsiz kılan cinsiyetsiz bir tavrı, söylemlerin ve düşünsel duruşun önemine atıfta bulunuyor.